25 Haziran 2013 Salı

Yönetmelikler-1

Düzenlediğim Yönetmeliklerden Bazıları:

1. Gürültü Yönetmeliği
2. İş Ekipmanlarının Kullanımında Sağlık ve Güvenlik Şartları Yönetmeliği
3. İş Güvenliği Uzmanlarının Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik
4. İş Kanununa İlişkin Çalışma Süreleri Yönetmeliği
5. İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmetleri Yönetmeliği
6. Titreşim Yönetmeliği
7. Yapı İşlerinde Sağlık ve Güvenlik Yönetmeliği

İndirme Linki: Yönetmelikler-1

21 Haziran 2013 Cuma

İş güvenliği uzmanı olacaklar için "İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü"

Mayıs’ta “İş Güvenliği Uzmanı” olmak için eğitime yazıldım. Hala da teorik eğitimleri devam ediyor. 18 Ağustosta da sınava gireceğim inşallah.
Sınava girecek arkadaşlara faydalı olmak için buradan güncel tüzük, yönetmelik ve dokümanları paylaşacağım inşallah.
İlk önce “İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü” nü okumanızda fayda var. Çünkü soruların bir kısmı buradan çıkıyor.

14 Haziran 2013 Cuma

Mesnevi Bahçesinden-1

Gençlik bağa benzer!
Ne mutlu o kişiye ki, gençlik günlerini ganimet bilir de borcunu öder. Yani dinî ve insanî vazifelerini yerine getirir. Bedeni sapasağlam iken, yüreğinde de, vücudunda da güç ve kuvvet varken kulluğunu yerine getirir. O gençlik çağı, yemyeşil ter ü taze bir bağa benzer. Bol bol meyveler verir.

Kendi değerini bil!
Zavallı insan! Kendini gereği gibi bilemedi, tanıyamadı. Çok ötelerden, yücelerden, ezel âlemine geldi; bu noksanlar âlemine, bu kirli dünyaya düştü. İnsan kendisini ucuza sattı. O çok değerli atlas bir kumaş gibi idi; tuttu, kendini bir hırkaya yamadı. Aziz dost! Sen, tek bir kişi değilsin; sen, bir âlemsin! Sen derin ve çok büyük bir denizsin!

İnsanlık vazifeni yap!
Genç adamın kuvvet ve şehvet çeşmeleri akar durur. Bu suretler ten bahçesini yeşertir. Gençlik; yapılmış, döşenip dayanmış, tavanı yüksek, dört duvarı sağlam, onarmaya gereği bulunmayan bir eve benzer. Ne mutlu ihtiyarlık günleri gelip çatmadan; hastalıklar, üzüntüler, çaresizlikler yakasına yapışmadan insanlık vazifesini yapana…

Beden bir misafirhanedir
Ey genç, şu beden bir misafirhanedir. Her sabah o eve koşa koşa yeni bir misafir gelir. Sakın; “Bu misafir bana yük olur, kalır.” deme. Biraz kalır, sonra yine geldiği gibi gider, yokluğa karışır. O görünmeyen cihandan, gayb âleminden gönlüne gelirse, onu bir misafir say, onu hoş tut, güler yüzle karşıla.

5 Haziran 2013 Çarşamba

Miraç

Miraç hadisesini çok güzel anlatmış Dursun Ali Erzincanlı abimiz. Bu şiir ilk çıktığında o kadar sevdim ve o kadar dinledim ki neredeyse tamamını ezberlemiştim. Şu an bile şiirin çoğu halâ hatırımda…

Miraç kandiliniz mübarek olsun.


Kapatın gözlerinizi ve Karanlığı seyredin.
İşte böyle bir gece, Mekke’de bir gece
Yorgunluk havada, gariblik suda
Simsiyah bir sessizlik, Uyku bile uykuda.
Kabe’nin hatim kısmında yanı üzere yatan biri var:
Yıl Hüzün Yılı Ebu Talip yok,
Yıl Hüzün Yılı Vefakâr eş Hatice’tül Kübra yok.
Kabe’nin hatim kısmında yanı üzere yatan biri var:
Teselli arayan kalp, hüzünle çarpan kalp,
O’nun Kalbi.
Ve ayak sesleri…
Yıldızlar ışıldıyor, bu ayak sesleri göklerden
yol veriyor yıldızlar,
Semadan inenler var.
İzin verseydi Allah kainat inerdi yere;
Çünkü Kabe’nin hatim kısmında yatan Sultan-ı Levlaktı.
İzin verseydi Allah Alemler inerdi yere.
Ama emir yalnız Cebrail’e,
Ve yalnız Cebrail iner yere.
Kalk! Ya Resûlallah
Semada melekler seni bekler.
Taif’te taşlanan yüzüne hasret,
 Alaya alınan sözüne hasret.
Seni bekler melekler.
Yeryüzünde vefa yok mu?
Seni teselli edecek birini mi arıyor kalbin?
Sevdiklerin bir bir uçuyor mu elinden?
Üzülme! Ve aç gözlerini öteler bekliyor seni.
Bu gece kainat adını anacak,
Burak senin için uçacak.
Aç gözlerini Ya Habiballah!
Bu gecenin adına İSRA diyecek Allah.
EY YEDİ KAT SEMA Aç kapılarını!
Ve haber ver hasretle bekleyen Peygamberlere;
De ki; Hz. Adem’e Salih Oğul geliyor.
Söyle; İsa’ya kuytu köşelerde havarilerinle Allah’a sığınırken bir adım ötedeymiş gibi kokusunu aldığın Ve insanlığa gelişini müjdelediğin Ahmet geliyor.
Yusuf’a, İdris’e, Harun’a söyle,
Musa’ya De ki: Vasıflarına hayran olup da ümmetinden olmak istediğin Salih kardeş geliyor.
Müjde ver İbrahim Peygamber’e:
Dua dua yalvarıp gelmesini istediğin oğul geliyor.
AÇ KAPILARINI EY YEDİ KAT SEMA,
BU GELEN MUHAMMED MUSTAFA.
Cebrail yol gösterir ve yürür sultanlar sultanı,
Bu nasıl bir yürüyüş, bu nasıl bir eda,
İnci inci ter mübarek alınlarında,
Baştan ayağa edep var attığı her adımda.
SULTANIM! Cennetler gösterilirken o gece ümmetini hayal ettin mi cennette?
Cehennemin alevleri selâmlarken seni gözyaşlarını gördü mü Cebrail?
Ümmetim dedin mi?
Sen unutmasın bizi bunda kuşku yok!
Allah seni unutturmasın bize!
Yürüdü Resûlallah,
Cebrail önde, Bir gece yürüyüşüyle yürüdüler yükseldiler,
Yükseldikçe yükseldiler.
Cebrail durdu birden :
“Ya Resûlallah benimle buraya kadar.”
Efendimiz “Niçin” diye sordu.
­–“Burası Sitrey-i Münteha’dır. Bir adım daha atarsam yanarım, kavrulurum.”
Allah Resûlü sordular: “– Nasıl gidilir Sitrey-i Münteha’dan”
Cibril’i Emin cevap verdi: “– Aşkla Aşkla gidilir Ya Resûlallah!”
Yürü Sultanım yol senindir,
Aşk vadisinde mühür senin
Söz senindir, hâl senindir,
Muhabbetin adı sensin, Varlıkların tadı sensin,
Yürü ve selamını ilet gözü yaşlı ümmetinin, sensiz bunca yetimin ilet selâmını,
Ahir zamanın ahını yüceler yücesine ilet.
SULTANIM! Sen dönerken miraçtan ilahi hediyelerle, bizim için miraç olan beş vakit namazla, Bakara Süresi’nin son iki ayetiyle ve şirke düşmeyenin affedilebileceği müjdesiyle.
Dönerken sen miraçtan biz ahir zamandan Ebu Bekir edasıyla sesleniyoruz çağlara :
“O SÖYLEDİYSE DOĞRUDUR”
“RESULULLAH SÖYLEDİYSE DOĞRUDUR”
Ve bir ayetin sıcaklığı sarıyor kâinatın kalbini:
Her türlü noksanlıktan münezzeh olan Allah kulunu geceleyin Mescid-i Haram’dan alıp kendisine bir takım ayetler gösterelim diye etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götürdü.
Çünkü İşiten ve bilen O’dur.
Dursun Ali Erzincanlı